GRASS

Kürt sinema tarihi, yıllardır Ermeni asıllı Hamo Bek Nazarian’ın 1926 yılında çektiği “Zarê” filmiyle başlatılıyordu, bu filmin Kürtlerle ilgili yapılan ilk sinemasal çalışma olduğu birçok sinema tarihçisi tarafından kabul görmüştü.

Geçen hafta, hocamız Ahmet Soner’in Özgür Gündem’deki makalesinin altına yazdığı not, Kürt sinema tarihini yeniden sorgular nitelikteydi. Makaleyi okur okumaz Ahmet Hoca’yı aradım, bu filmi izlediğimi, Kürtlerle ilgili yapılan ilk film olduğu iddiasını ortaya atacak cesareti gösteremediğimi söyledim. Ahmet Hoca’dan aldığım cesaretle filme konu olan Bahtiyari aşireti üzerine küçük bir araştırma yaptım. Kürt folkloru üzerine yazdığı yazılarla ve Doğu Kürdistanlı olmasından, konuya hakim olduğunu düşündüğüm Kakşar Oremar’ı arayıp bu aşiret hakkında bilgiler aldım. Bahtiyari aşiretinin İran’da Lori dilini konuştuğunu ve Kürtçe’nin lehçelerinden Leki lehçesiyle beraber kendilerine has ayrı bir dillerinin de olduğunu söyledi. Oremar, bu aşiretin tamamıyla bir Kürt aşireti olmadığını fakat kısmen Kürt dilinin Leki lehçesiyle konuştuklarını dile getirdi. Yani filmin içinde Kürtlerin olduğu bir anlamda kesinlik kazandı.

Paris Kürt Film Festivali organizatörü Ali Gül Dönmez’den filmin bir kopyasını alarak yeniden izledim. Film, 1925 yılının mart ayında Merian C. Cooper, Ernest Schoedsack tarafından çekiliyor. Aralarında filmin başından sonuna kadar görünen modern giyimli Marguerite Harrison’ın da olduğu ekibin yolculuğu Ankara’dan başlıyor. Ekip daha sonra ipek yolunu takip ediyor. Diyarbakır Kervansarayı’nı andıran bir handa konaklıyorlar, develerin handan çıkarken çıktıkları kapı ve panoramik burç görüntüsü Diyarbakır surlarını andırıyor.

Ekip, Toros dağlarını aşarak Arap yarımadasından Loristan’da Bahtiyari aşiretinin olduğu bölgeye geliyor. Haydar Han, aşiretin önde geleni ve ağasıdır. Çadırları söktürerek sayısı ellibini bulan kuzu, dana, eşek, at ve tavuklarını alıp çayırlara, Zagroslar’ı aşıp zozanlara gitmek zorundadır. Yani film bir aşiretin tek geçim kaynağı olan hayvanlarını çayıra ulaştırmak için çetin doğa koşullarını, sarp kayalıkları, azgın Karun nehrini ve Zagroslar’ın binlerce metreyi aşan zirvesini aşmayı hedef alan, binlerce insanla ölüm pahasına yapılan bir yolculuğun hikayesi. Mart soğuklarında Karun nehrine ulaştıklarında herşeyin bittiği hissi uyanıyor derken, yaşlı ve deneyimli kişiler onlarca koyun postundan yaptıkları balonlar şişiriyor ve üzerine uzun odun parçalarını bağlayarak sal yapıyorlar. 6 gün boyunca aile bireyleri ve keçiler o sallarla buzlu ve azgın Karun nehrinden karşıya, sarp kayalıkların olduğu tarafa geçiriliyor. Diğer hayvanlar ise suya indirilip nehrin akışına bırakılıyor. Geniş ve sabit kameranın kullanıldığı geçiş, etkileyici sahneler içeriyor. Çile bitti derken kayaların içinden kadın, çocuk ve yaşlılar küçük ve büyükbaş hayvanların karınca gibi tırmanışı takip ediyor. Son etap ise karlı ve dondurucu soğuğu hiçe sayan, yer yer çıplak ayakla süren bir yolculuktu. Aşiret bireyleri küreklerle karların içinden patika bir yol açıyor, menderes şeklini alan yılanlı bir panoramik görüntü görülmeye değer bir açıyla çekilmiş. Film 48 günlük zorlu yolculuk sonunda hayvanların çayırlara ulaşmasıyla son bulur. Filmin son sahnesi Haydar Han ve yönetmenin imzaladığı 48 günlük bir yolculuğu belgeleyen bir sözleşme görüntüsüyle sona eriyor.

1925 yılının mart ayında çekilen filmin yönetmenlerinden biri, 1933 yılında ünlü “King Kong” filmini çeken Merian C. Cooper’dır. Cumhuriyet’in yeni kurulduğu, Şeyh Said isyanının henüz patlak verdiği tarihlerdir. Yönetmen eğer birkaç ay sonra Diyarbakır ve çevre illere geri dönseydi; kim bilir bu isyana ilişkin dünyaya en iyi belgeyi sunacaktı. 62 dakikalık sessiz çekilen filmde, bir iki sahne hariç tamamen hareketsiz sabit kamera kullanılmış. Geniş ve yakın planlarıyla insan, hayvan ve doğa üçlemesi tam bir harmoniye dönüşmüş. Göçebe bir toplumun geçim kaynaklarına ulaşmak için verdiği amansız yaşam mücadelesi, dönemin teknik yetersizliklerine rağmen çok başarılı anlatılmış. Bu filmin Kürtleri anlatan bir film olup olmadığı sorusuyla beraber, Ahmet Soner’in iki hafta önceki makalesinde yazdığı gibi “Elif Batuman, ünlü King Kong (1933) filminin yapımcı ve yönetmeninin Amerikalı pilot Merian Caldwell Cooper olduğunu ortaya çıkarır. Pilot bu filmleri savaş gazisi arkadaşı Yüzbaşı Ernest B. Schoedsack ile birlikte yapmıştır” saptamasıyla da dikkat çekiyor. Rusya’da tutuklanan ve ajanlıkla suçlanan biri, Şeyh Said isyanının tam ortasında orada ne işi vardı? İki savaş gazisi sadece ve sadece bu filmi çekmek için mi ordaydılar? Filmin birçok sahnesinde görünen modern giyimli kadın Marguerite Harrison iki yıl sonra KGB tarafından neden yakalandı? Film ekibine her türlü yardımı sunan Amerka’nın Tahran büyükelçisi çekimler bittikten hemen sonra neden öldürüldü? Bütün bu soruların cevabını bilemiyoruz, fakat sözkonusu insanların Dünya sineması ve Kürtlere eşi bulunmaz görsel bir belge bıraktıkları kesin.
 Bülent GÜNDÜZ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zazaki Şiir - Piyıardiş Nuşte-i Çari ser-Yaylılar İçin Dörtlü

Zazaca Uzmanları Beni de Kandırdı

KÎRDKI MEVLÎDE NÊBÎ